Tüm ebeveynler, çocuklarının büyük öfke nöbetleri yaşadıkları o zor anları bilir. Bu durumları daha iyi anlamak için, çocukların bu büyük duygularının temelinde yatan gelişimsel gerçeklikleri keşfetmek önemlidir.
1. Kelimelerini Kullanamıyorlar
Sol kulağımızın hemen üstündeki beynimizin sol temporal-parietal lobu, konuşma ve dil becerilerimizi barındırır.
Bir çocuk duygusal hale geldiğinde, bu bölgedeki nörotransmitterlerin çalışmasını sağlayan kan, buradan çekilir ve beynin duygusal merkezi olan limbik sisteme yönelir.
Çocuklarımız duygularını ifade etmediğinde genellikle “Kelimelerini kullan!” diye talep ederiz. Ancak kan limbik sisteme yöneldiğinde, konuşma ve dil merkezinde nörotransmitterler verimli çalışmaz ve kelimeler oluşamaz.
Bunu yetişkin olarak da yaşamış olabilirsiniz: "O kadar sinirliyim ki ne söyleyeceğimi bile bilmiyorum!" Duygular yoğunlaştığında, kelimeler genellikle bizi yarı yolda bırakır.
2. Duygularını Düzenleme Kapasiteleri Sınırlıdır
Beynimizin ön kısmı olan prefrontal korteks, düşünmemize, plan yapmamıza, strateji geliştirmemize ve duygularımızı düzenlememize yardımcı olur. Ancak çocuklarda bu bölge henüz tam olarak gelişmemiştir.
Çocuklar, iki ya da üç yaş civarında bu bölgeyi kullanmaya başlar. Ancak bu kısmın tam gelişimi ancak sekiz ya da dokuz yaşında tamamlanır.
Yoğun duygular sırasında, hem temporal-parietal lobdan hem de prefrontal korteksten limbik sisteme kan akışı olduğunda, çocuklar duygularını düzenlemekte zorlanır.
Duygularını düzenleyememeleri nedeniyle, davranışlarını da düzenlemekte zorlanırlar.
Bu durum, yetişkin olarak da sıklıkla yaşadığımız bir zorluktur; yoğun duygular içindeyken davranışlarımızı kontrol etmekte zorlanabiliriz.
3. Zihin Teorisi (Theory of Mind)
Zihin teorisi, bir başkasının bakış açısından bir şeyi görme yeteneğini ifade eden bir psikolojik terimdir.
Büyük zorluk şudur: Küçük çocuklar, beş yaşına kadar (hatta son araştırmalara göre altı ya da yedi yaşına kadar) zihin teorisine sahip değildir. Bu süreçten önce her şey ego ile ilgilidir.
Örneğin, küçük çocukların paylaşma konusunda pek iyi olmadığını fark etmiş olabilirsiniz.
Gelişimsel açıdan bu tamamen normal ve uygun bir durumdur. Çünkü zihin teorisine sahip olmadıklarından, bir şeyi gördüklerinde ona sahip olmak isterler ve başka birinin de aynı şey için bir planı olabileceğini anlamazlar.
Bu gelişimsel gerçeklikler, çocukların duygularını neden bu kadar yoğun yaşadığını anlamamıza yardımcı olabilir ve onlara destek olmak konusunda bize yardımcı olabilir.
Sakinliği Yeniden Sağlamak
Çocuklarımızın duygularına kapıldıkları anlarda beyinlerinde neler olduğunu anlamak, durumu yönetebilmemiz için önemlidir.
Ancak bu, öfke nöbetini çözmez. O halde, sakinliği yeniden sağlamanıza yardımcı olacak üç stratejiyi inceleyelim.
1. Tetikleyicilere Dikkat Edin
Çocuğunuz zorlanıyorsa, HALTS yöntemini göz önünde bulundurun: **Açlık (Hunger), Öfke (Anger), Yalnızlık (Loneliness), Yorgunluk (Tiredness), Stres (Stress).
- En son ne zaman yemek yediler?
- Etraflarında onları öfkelendirecek ya da üzebilecek bir şey var mı?
- Kendilerini yalnız mı hissediyorlar?
- Yorgunlar mı? Hasta mı?
Bu faktörlerin herhangi biri, çocuğunuzun kendini kontrol etmesi ile kontrolünü kaybetmesi arasındaki farkı yaratabilir.
Çocuklarımızı başarıya hazırlamak için tetikleyicilere dikkat etmeli ve temel ihtiyaçlarının karşılandığından emin olarak bu tetikleyicileri düşük seviyede tutmalıyız.
2. Dikkatlerini Dağıtın
Dikkat dağıtmak, iniş çıkışlarla başa çıkmak ve duyguları tetikleyen zor durumları unutturmak için harika bir yöntemdir.
- Bir şarkı söyleyin.
- Bir oyun oynayın.
- Arabayla giderken ilgilerini çekebilecek bir şey gösterin
O an için herhangi bir şey bir dikkat dağıtıcı olabilir, yaratıcılığınızı kullanın!
3. Gerçekte Sahip Olamadıklarını Hayal Dünyasında Verin
Bir dahaki sefere çocuğunuz süpermarkette alamayacağı bir şeye (örneğin bir şekerleme) yalvardığında, ona bunu gerçek hayatta değil hayal dünyasında vermeyi deneyin.
Bu kulağa sihirli bir hile gibi gelebilir, ancak oldukça basittir.
Eğlenceli bir şekilde oynayın ama net sınırlar koyun:
- “Bu harika olmaz mıydı…”
- “Keşke şöyle olsaydı…”
Bu tür ifadeler, bu şeylerin kesinlikle gerçekleşmeyeceğini net bir şekilde gösterir – ancak bunu nazik, şefkatli ve sevecen bir şekilde yapar. Böylece çocuğunuzu sınırların içine çeker.
- “Eğer bir şeker seçebilseydin, hangisini seçerdin?”
- “Şeker, elim kadar büyük olsaydı hayal etsene? Ya da bütün alışveriş arabamız kadar büyük olsaydı? O kadar büyük ki arabamızın tavanına bağlamamız gerekirdi!”
Hayal sona erdiğinde, alışverişinizi bitirmiş, arabanıza binmiş ve çoktan eve dönmek üzere olabilirsiniz.
Gerçekte sahip olamayacakları bir şeyi hayal dünyasında verdiğimizde, onların duygusal olarak anladığımızı gösteririz. Onların ne istediklerini gördüğümüzü ve anladığımızı gösterdiğimizde, bu onları güvende ve huzurlu hissettirir. Fikirle oynayabilir, dikkatlerini dağıtabilir ve işimize devam edebiliriz.